[GeriDon]

[DersOgretimPlani]


[DersinKodu] [DersinAdi] [DersinTuru] [Yil] [YariYil] [Ects]
210201302110 TÜRK KELAMCILARI Ders 3 6 0

[Lisans]


Türkçe


Kelamın oluşum, gelişim ve dönüşüm süreçlerinde önemli rol oynayan Orta Asyalı ve Türk kökenli Kelam alimlerinin Kelam bilimlerine olan katkılarını öğretmek ve öğrenmekten ibarettir.


Doç.Dr. Ali Yıldız MUSAHAN


1 Kelâm sözlükte “yaralamak, etkilemek” anlamındaki kelm kökünden türemiş bir isim olup “bir fikri tam olarak anlatan söz” demektir. Kelâm ilmi konusu, amacı ve ekolleri dikkate alınarak farklı şekillerde tanımlanabilir. Konusuna göre yapılan tanımların bir kısmı Allah’tan başka nübüvveti, bir kısmı da âhireti tarifin kapsamına almakla yetinmiş (et-Ta£rîfât, “Kelâm” md.; Topaloğlu, s. 48), bir kısmı imanın üç temel esasına da yer vermiştir. Buna göre kelâm “Allah’ın zâtından ve sıfatlarından, nübüvvet konularından, başlangıç ve sonuç itibariyle kâinatın hallerinden İslâm kanunu üzere bahseden bir ilimdir” (Bilmen, s. 5). Kelâmın gayesine göre yapılan tanımları arasında Ebû Nasr el-Fârâbî ile Adudüddin el-Îcî’nin tarifleri kabul görmüştür. Fârâbî’nin tanımı şöyledir: “Kelâm sanatı, din kurucusunun açıkça belirttiği belli düşünce ve davranışları teyit edip bunlara aykırı olan her şeyin yanlışlığını sözle gösterme gücü kazandıran bir tartışma yeteneğidir” (ݼ½âßü’l- £ulûm, s. 71). Fârâbî, bu tanımında kelâm alanına sadece inançları değil davranışlara ilişkin temel dinî ilkeleri de dahil etmiş ve kelâmın genel çerçevede dini korumayı amaçlayan bir disiplin olduğuna dikkat çekmiştir. Adudüddin el-Îcî’nin tarifi de bir yönüyle Fârâbî’nin tarifiyle paralellik gösterir: “Kelâm, kesin deliller getirmek ve ileri sürülecek karşı fikirleri çürütmek suretiyle dinî inançları kanıtlama gücü kazandıran bir ilimdir” (el-Mevâšıf, s. 11).
2 Mâturidi, Đslam düşüncesinin teşekkül ettiği ilk dönem âlimlerinden biridir. O, Orta Asya bölgesine hakim olan ve Mâturidiyye adıyla bilinen büyük bir teolojik ekolün da kurucusu olarak bilinmektedir. Çeşitli din ve düşünce akımlarına karşı, mensup olduğu dinin inanç sistemini ortaya koyup savunmuştur. Ebu Hanife ile başlayıp, Ebu Mansur Mâturidi ile şekillenen bu ekol, itikadi sahadaki problemlere hem akli hem de nakli yaklaşımlar getirmesi açısından gerçekten üzerinde durulmaya ve incelenmeye değer bir sistemdir. Bu yüzden Mâturidiliğin Kelami düşüncesini ve Mâverâünnehir topraklarında gelişen inanç sistemini detaylı bir şekilde araştırmak yerinde olacaktır, düşüncesinden hareketle bu konuyu çalışmayı uygun gördük. Çünkü Orta Asya’da Sovyetler döneminde bu alanda hiçbir objektif bilimsel çalışma yapılmamıştır. Bu nedenle Orta Asya’da Mâturidiliğin etkisinin tespiti ve Mâturidiliğin bilimsel olarak ele alınması çok önemlidir.
3 Đslam tarihinde dini akideler üzerinde akli tefekkürün Mutezile ile başladığı bilinmektedir. Hicri I. asrın sonu ile II. asır başlarındaki ilk fikri hareketlilikten sonra Mutezile mezhebi bir kelam ekolü olarak doğmuştur. Mutezili bilginler düşünce sistemlerini Allah’ın birliği ve buna bağlı tenzih, ilahi adalet, esma ve ahkam, iman ile küfür arasındaki geçici durum, iyiliği emretme ve kötülüklerden alıkoyma görevi şeklinde şöhret bulmuş “Beş Prensip” yani “Usulu’l-Hamse” üzerine inşa etmişlerdir. Mutezile mezhebi itikadî konularda, özellikle ilâhiyat bahislerinde naklin yanında akla daha çok önem vermiş, akıl ile çelişir gördüğü nassı aklın ışığında tevil etmiş ve Đslam dinini akli yollarla savunmaya çalışmıştır. Đlk defa Mutezili düşünürler eliyle geliştirilen ve Đslam’ı aklın ışığında muhaliflere karşı savunan bu yeni metot, o zamana kadar her şeyi nakil ile çözmeye çalışan selef âlimlerinin metodundan farklılık arz etmektedir. Sistematik olarak kullanılan bu metot, daha sonra Kelam metodu olarak isimlendirilmiştir.
4 Allah ve zatı konusunda, zatının bir olduğu konusunda Mutezile ve Mâturidi mensupları arasında herhangi bir uyuşmazlık yoktur. Ancak Allah’ın sıfatları konusunda bu iki fırkanın farklı kanaatler taşıdığı görülmektedir. Mutezile’nin Allah konusundaki görüşleri ve prensipleri mezhep kurucusu kabul edilen Vasıl b. Ata’ya kadar uzanmaktadır. Mutezile’ye göre Allah’ın sıfatları Allah’ın zatındadır. O zatı ve sıfatıyla âlemin varlığından önce vardır, sonra ve de sonsuza dek var olacaktır. Sıfat, Allah’ın zatına ek olduğu düşünüldüğünde iki kadim varlık düşüncesi ortaya çıkar ki, bu kadimlerden birisi Allah, diğeri sıfattır. Bu da Allah’ın ve sıfatının iki yaratıcı olduğu anlamına gelir. Fakat sıfat zatta olduğunda Allah tektir ve bütün kemal sıfatlara sahip tek kadim olur.35 Đşte bu anlayış Mutezile’nin Allah’ın bir olduğu anlayışının özünü teşkil etmektedir. Mâturidilikte Allah’ın ilim, hayat, işitme, görme, kelam, kudret, irade, tekvin, rahmet, rızık gibi gerek zati, gerekse fiili birçok sıfatı vardır. Allah’ın zatını nitelediği her sıfat, ister zati ister subuti ve isterse fiili olsun aralarında hiçbir fark yoktur. O’nun fiili sıfatları ayrı-ayrı bağımsız sıfatlar olmayıp, O’nun ne aynı ne de gayrıdır. Tıpkı bir şeyin rengi o şeyin kendisi ve başkası olmadığı gibi sıfatlar da Allah’ın ne zatı ne de zatından başka bir şeydir. Subuti, zati v.s. sıfatlarından hiçbiri hadis değildir. Allah’tan başka varlıklar, sıfatları ile beraber sonradan olmadırlar
5 Mutezile ve Mâturidi bilginleri arasında, insanın yaratılış amacı konusunda herhangi bir uzlaşmazlık yoktur. Ancak insanların fiilleri, yaşamı, sorumlulukları, iman durumu, yapacağı işlere karşılık alacağı sonuç gibi konularda taraflar, farklı yorumlara gitmişlerdir. Örneğin, Mu’tezile insan kendi fiillerinin yaratıcısıdır ve kendi işinin failidir, demektedir. Mâturidi ise, kendi dönemine kadar bu konuda ortaya atılan kaderi inkar etme ve cebr fikrini benimseyenlerin görüşlerine alternatif görüş bildirerek, insanın eylemlerinin hem insana hem de Allah’a ait olduğunu ileri sürmüştür. Buna göre fiile yönelmek, onu seçmek ve yapmak insanın işidir. Her şeyin yaratıcısı olan Allah ise, insan fiilinin de yaratıcısıdır. Dolayısıyla yaratma yönünden fiile etki eden güç, Allah’a aittir. Bu anlamda bir fiilin gerçekleşmesi kesb yönünden insana, yaratma yönünde de Allah’a aittir. Fiildeki bu ortaklık, ayrı-ayrı şeylere sahip olan ve sorumluluğu ortadan kaldırmayan bir ortaklıktır.52 Genelde Mâturidiler bu fikirde birleşmişlerdir. Mutezile bilginleri, her konuya aklı referans alarak ve adalet, tevhid ilkeleri temelinde yaklaştıkları için, insanın yaşamı ve fiilleri konusunda da yeterince özgürlük ve sorumluluk ilkelerini ön plana çıkartmışlardır. Mutezilenin Basra ekolüne göre insan cesettir, onun bütün parçaları, saç ve tırnakları hariç, faildir. Đnsanın idraki duyularda değil, kalpte bulunur.
6 Ebu’l-Kâsım Abdullah b. Ahmed b. Mahmud el-Kâ’bi el- Belhî elHorasanî, Mutezile âlimlerindendir. O, Bağdat Mutezilesi’nden olmakla birlikte fıkıhta Hanefi’dir. Ka‘bî, Bağdat Mutezilesi temsilcilerinden olan Ebu’l-Hasan el-Hayyât’ın öğrencisi olup, Bağdat Mutezilesi fırkalarından biri olan “Ka’biyye” fırkasının reisi olarak da kabul edilir. Kâ’bi Mutezile’nin özellikle Mihne hadisesinden sonra büyük sıkıntılar yaşadığı, devlet erkânının eskisi kadar etkili olmadığı bir dönemde Bağdat’ta bulunmuştur. Bu dönemde Mutezile çok büyük sarsıntılar geçirmeye başlamıştır. Mihne olayından sonra Mutezile’yi savunmak için büyük gayret sarfeden Kâ’bi’nin hocası Hayyât ve Cübbaî, karşı görüşler için reddiyeler yazmaktaydılar. Kâ’bi de hocasının yolundan giderek muhaliflerine karşı birçok reddiye telif etmişti.
7 Ebu'l-Muin en-nNesefi 438 (1047) yýlýnda Nesef’te doðdu. Meþhur din âlimlerinin yetiþtiði bir aileye mensuptur. Künyesi bazý müelliflerce Ebü’l- Maîn þeklinde okunmuþsa da doðrusu Ebü’l-Muîn’dir (Zehebî, II, 607). Ýkinci dedesi Mu‘temid de Ebü’l-Muîn künyesiyle anýldýðýndan bazý kaynaklarda onunla karýþtýrýlmýþtýr. Öðrenimine dair bilgi bulunmamaktadýr. Semerkant ve Buhara’daki Mâtürîdî - Hanefî âlimlerinden, özellikle Nesefî nisbesini taþýyanlardan tahsil görnemüþ olmalýdýr. Kaynaklarda babasý ve dedesinin Hanefî mezhebine hizmet eden âlimlerden olduðu belirtilir. Talebelerinin baþýnda Necmeddin en-Nesefî gelir. Alâeddin es-Semerkandî, Ahmed el-Pezdevî, Ýsmâil b. Adî et-Tâlekanî, Ahmed b. Ferah es-Suðdî ve Ebü’l-Hasan el-Belhî de onun öðrencileri arasýnda yer alýr. Necmeddin en-Nesefî’nin naklettiðine göre 25 Zilhicce 508 (22 Mayýs 1115) tarihinde büyük bir ihtimalle Buhara’da vefat etmiþtir. Alâeddin es-Semerkandî, Nesefî’yi kelâm ilminde Ehl-i sünnet’e, fýkýhta Hanefiyye’ye önemli katkýlarda bulunmuþ bir âlim olarak tanıtır.

Uzaktan Eğitim


Ön Koşulu yok.


Bu dersi alan her öğrenci hem öğretim üyesinin yönlendirdiği kaynaklardan istifade edecek, hem kendi bulundukları fakülte kütüphanelerinden ve sanal ortamda buldukları kaynaklardan istifade edecekler, Türk kelamcılarının fikirleri ve hayatları hakkında önemli bilgileri elde edeceklerdir.


Kelam ilminin gelişiminde önemli katkılarda bulunan Türk Kelamcılarının hayatları, fikirleri ve eserlerini, onların Kelam ilminde getirdiği yenilikleri öğrenmeye elverir kaynakları tanıyarak ve tarayarak öğrenme fırsatı yakalar. Dinin vazgeçilmez ve temel esasları olan inanç esaslarını ve bu esasların hayatımızdaki yerini Türk Kelamcıları tarafından ileri sürülen versiyonların önemini kavrar.


[Hafta] [Teorik] [Uygulama] [Laboratuvar]

1. Şaban Ali Düzgün (Editör), Kelam Tarihi, Grafiker Yayınları, 2015 2. Recep Ardoğan, Akideden Kelama-Kelam Tarihi, Klm Yayınları, 2017 3. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, İstanbul ty. 4. Ali Yıldız Musahan, Ebu Hanifenin Beş Eseri ve Tercümesi, Araştırma Yayınları, 2016 5. İslam Ansiklopedis, TDV Yayınları 6. Ali Yıldız MUSAHAN, Oşi ve Emali Kasidesi, Araştırma Yayınları, Ankara, 2019 7. Ali Yıldız MUSAHAN, Maturidi'nin Mutezile Eleştirisi (Ebu'l-Kasım el-Ka'bi Bağlamında), Araştırma Yayınları, Ankara, 2020 8. Ramazan Altıntaş, Türk Kelamcılar, Çizgi Kitabevi, 2017.




yok


[Etkinlikler] [Sayisi] [Suresi] [ToplamIsYuku]
[ToplamIsYuku] 0

[PC] 1 [PC] 2 [PC] 3 [PC] 4 [PC] 5 [PC] 6 [PC] 7
[OC] 1
[OC] 2
[OC] 3
[OC] 4
[OC] 5
[OC] 6
[OC] 7
[PCOCAciklama]